Simge Eserler: III. Ahmet Çeşmesi

İstanbul’un bir başka simge eseri: III. Ahmet Çeşmesi, III. Ahmet Çeşme ve Sebili yahut Sultanahmet Çeşmesi. Topkapı Sarayı Bab-ı Hümayun’un önünde bulunan, nadide ve simge eserlerden bir Lale Devri yapısıdır. Yıllardan beri gelip geçerim, her seferinde muhakkak bir fotoğrafını çekerim ve alt kısmında yahut saraya bakan yönünde muhakkak parketmiş araçlar kadraja giriverir. Böyle bir eserin hemen altını otopark olarak kullanmakta bir beis görmeyiz. Sözümona Tarihi Yarımada’da belirli bölgeler araç trafiğine kapatılmıştı. Amma otoparka kapatılmamış diye mi düşünmeliyiz?

 

Çeşme, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa‘nın önerisiyle Sultan III. Ahmet tarafından yaptırılmıştır. Dört köşesinde sebilleri, cephelerin ortasında çeşmeleri bulunur. Altındaki süslemeleriyle geniş saçağı çeşmeyi çevresel etkenlerden koruması içindir. Kurşun kaplamalı ahşap çatı örtüsünün tam ortasında daha büyük bir kubbe ve sebillerin üstüne gelecek şekilde yerleştirilmiş dört kubbeyle birlikte toplamda 5 adet kubbe çeşmeye abidevi bir köşk havası katmıştır. Çeşmenin en üstünde bir çini kuşak, altında da mukarnaslı bir kuşak vardır.

 

Sebillerin ve cephelerdeki çeşmelerin üzerinde ta’lik hatla yazılmış bir kaside bulunur. Kaside Seyyid Vehbi’ye aittir. Ayasofya’ya bakan yüzünde son mısra şu şekildedir: “Aç besmeleyle iç suyu / Han Ahmet’e eyle dua”

 

Eski fotoğraflarda ilk olarak 1935 yılındaki bir fotoğrafta çevresinde demir parmaklıklara rastlıyoruz.

Suyu ne zaman kesilmiştir acaba?

 

Bazı internet kaynakları:
Osmanlı Kitabeleri Projesi

Tarih Projesi Forumu

Çeşmenin fotoğraflarına 1850’li yıllardan itibaren bolca rastlıyoruz.

Yeni açılan İslam Ansiklopedisi sitesinde Semavi Eyice yazmış III. Ahmet Çeşmesi maddesini. Cilt: 2,  sayfa: 38-39

İstanbul’da Bâb-ı Hümâyun ile Ayasofya arasında XVIII. yüzyıla ait büyük meydan çeşmesi ve sebil.
Osmanlı dönemi Türk sanatının çeşme mimarisinde meydana getirdiği bir şaheser olan bu âbidevî çeşme, Sultan III. Ahmed tarafından yaptırılmıştır. Kitâbesinde belirtildiğine göre 1141 (172-829) yılında inşa edilmiş olup on dört kıtalık uzun tarih manzumesi Seyyid Vehbî’nindir. Ta‘lik hatla yazılan bu uzun kaside her cephede çeşmelerin üzerine ve sebillerin yukarılarına işlenmiştir. Marmara’ya bakan taraftaki kitâbeden öğrenildiğine göre bu eşsiz eserin yaptırılmasını Sadrazam Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa tavsiye ederek gerçekleşmesine ön ayak olmuştur. Bu manzumenin son tarih beyti bizzat III. Ahmed tarafından söylendiği gibi yine onun tarafından çeşmenin Ayasofya’ya bakan esas cephesinde boydan boya tek satır halinde celî-sülüs hat ile yazılmıştır. Bu husus, beytin altındaki ketebeden açıkça anlaşılmaktadır. Çeşmenin 1141 Ramazanında (Nisan 1729) henüz bitmediği, “saf, beyaz ve damarsız” mermerlerin acele olarak gönderilmesi isteğiyle Marmara nâibine yollanan bir belgeden öğrenilmektedir. Fakat Sultan III. Ahmed bu muhteşem eserin her bakımdan tamamlandığını göremeden, 1730 Eylülü sonunda Patrona Halil ayaklanması ile tahtını kaybetmiştir. Çeşmenin mimarının kim olduğu bilinmemektedir. Pek çok yerde eserin, III. Ahmed döneminde Hassa başmimarı Kayserili Mehmed Ağa’ya ait olduğu yazılmış ise de bu iddiayı destekleyen hiçbir kayda rastlanmamıştır. Sadece kısa bir arşiv kaydı, Mehmed Ağa’nın çeşmenin alem ve şebekelerinin yaldızlanması işini üstlendiğini bildirmektedir. İlk yapıldığından günümüze gelinceye kadar III. Ahmed çeşme ve sebilleri büyük bir değişikliğe uğramamakla beraber, yakından incelendiğinde bazı yerlerinde geç tarihlerde yapılmış ufak tamirlerin yamaları ve izleri görülmektedir.
III. Ahmed Çeşmesi dört cepheli bir meydan çeşmesi olarak tasarlanmıştır. Kare biçimli planında dört köşede, dışarı yarım yuvarlak çıkıntılar halinde taşan üçer şebekeli sebilleri vardır. Her cephenin ortasında ise birer çeşme bulunmaktadır. Çeşmelerin iki tarafında mihrap biçiminde birer niş vardır. Yalnız bir cephede bu nişlerin yerine birer kapı açılmıştır. Bu kapılardan girildiğinde ortadaki sekizgen hazne ile dış duvarlar arasında çepeçevre bir dehlizin dolaştığı görülür. Bu dehliz vasıtasıyla sebilciler köşelerdeki sebillere ulaşarak buradan gerekli hizmeti veriyorlardı. Çeşmenin üstü çok geniş saçaklı ve dışı kurşun kaplı ahşap bir çatı ile örtülüdür. Bu çatının ortasında sekiz cepheli bir kasnak üstünde dilimli bir kubbecik yükselir. Dört sebilin üstüne isabet eden yerlerde aynı biçimde fakat biraz daha ufak ve alçak dört kubbecik vardır. Yine kurşun kaplı olan bu beş kubbenin de tepelerinde, içlerinde oyma yazı olan altın yaldızlı tunç alemler yer alır.
Âdeta muhteşem bir köşk görünümünde olan III. Ahmed çeşme ve sebillerinin dış mimarisi, köşelerde yarım yuvarlak çıkıntılar teşkil eden sebiller ile hareketlendirilmiş, sebillerin şebeke aralarındaki sütunların üstlerinde duvar satıhları, sütunları yukarı devam ettirircesine yarım yuvarlak olarak yapılmıştır. Böylece, çeşmenin dış yüzeylerinde hâkim olan yatay çizgiler, bu sütunlar ve bunları devam ettiren “çubuklar”ın yarattığı dikey çizgilerle dengelenmiştir.
III. Ahmed Çeşmesi, Türk sanatına Batı sanat üslûbunun sızmağa başladığı bir dönemin eseridir. Bu bakımdan onda klasik çağın sadeliği yoktur. Bütün satıhlar hiçbir boş yer bırakılmadan tezyin edilmiş olup bu bezemelerin bir kısmının Türk süsleme sanatına ait olmasına karşılık aralarında Batı Avrupa sanatından alınmış motifler de görülür. Bu motiflerin tamamen hâkim olduğu yer, geniş saçağın alt yüzü ile çeşmelerin etrafını çeviren dal kıvrımlarıyla bezenmiş çerçeve şeritleridir. Cephelerde yatay şeritler halinde uzanan süsleme arasında ise Türk sanatının mukarnasları, şemseleri görülür. Süslemenin bir kısmı mermer üzerine kabartma şeklinde yapılarak altın varakla yaldızlanmıştır. Diğer bir kısmı ise çinidir. Bunlar teknik kaliteleri bakımından XVI. yüzyılın İznik çinileri ayarında değildirler. Çeşmelerin ayna taşının iki yanına çiçek kabartmaları işlenmiş, Ayasofya’ya bakan esas cephede musluğun üstüne bir madalyon halinde “mâşallah” yazılmıştır. Sebillerin altın yaldızlı tunç şebekelerinde lâle motifinin tekrarlandığı görülür.
III. Ahmed Çeşmesi, meydan çeşmelerinin bütün Türk sanatı tarihi içinde ortaya konulmuş en göz kamaştırıcı örneğidir. Avrupa’dan gelen ve Türk sanatına XVIII. yüzyıl başlarından itibaren sızan tesirler, burada henüz sadece süslemenin çokluğunda ve bazı kısımlarda kendisini belli eder. Bu anıt, çeşme mimarisinde XVIII. yüzyılda başlayan zengin bezemeli yeni akımın da temsilcisi olup bütün benzerlerini aşan bir güzelliğe sahiptir. Bu yüzdendir ki İstanbul’a gelmiş ve bu şehir hakkındaki görüşlerini yazılı olarak anlatmış olan yabancı seyyahların hepsi tarafından hayranlık ifade eden sözlerle tasvir edilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA:
Ahmed Refik, Hicrî On İkinci Asırda İstanbul Hayatı, İstanbul 1930, s. 101; a.mlf., “Üçüncü Ahmed Çeşmesi”, Akşam Gazetesi, 28 Şubat 1936; İzzet Kumbaracılar, İstanbul Sebilleri, İstanbul 1938, s. 35; İbrahim Hilmi Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, İstanbul 1943, I, 134; Muzaffer Erdoğan, Lâle Devri Baş Mimarı Kayserili Mehmed Ağa, İstanbul 1962, s. 9-10; H. Glück, “Türkische Brunnen in Konstantinopel”, Jahrbuch der asiatischen Kunst, I, Leipzig 1924, s. 29.
Semavi Eyice

James Robertson

 

 

James Robertson & Felice Beato, 1854

 

Guillaume Berggren, 1876
Abdullah Frères, 1880
1890-1900

 

Alfred Nicholas Normand fotoğrafı, 1887

 

1918
Nicholas V. Artamonoff, 1935

 

Abdullah Frères

 

Bu yazı Eser kategorisine gönderilmiş ve , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir