Süleymaniye Çevresi’ndeki Yıkımlar

Bir görüşme için Süleymaniye tarafına gidiyordum. Saraçhane’de indim ve evvela hava sıcak olsa bile hazır TR’ye gelmişken bir boza içeyim dedim. Vefa Bozacısı pek sakindi o saatlerde. Bir bardak bozayı aldım, leblebi almadım bu sefer. Bu esnada sergilenen ve satışı da yapılan şişelere bakıyordum. Acaba giderken yanıma alacağım nar ekşisini şimdi alsam mı diye düşünürken elimi bir şişeye attım. Keşke hiç bakmasaydım.

İçindekilere muhakkak bakarım bir ürün alırken. “Glikoz”u gördüm ve afalladım. Oradaki arkadaşa sordum: bunun içinde neden glikoz var diye, bilmediğini ve işe yeni girdiğini söyledi. Gel de al şimdi. Gözümden düştü bir anda yılların bozacısı. Bir bardak bozanın parasını ödeyip çıktım. Acaba o iğrenç şuruplardan bozaya da katıyorlar mı diye içimi bir şüphe kapladı. Yok canım imkanı yok, yapmazlar o kadarını diye de kendimi ikna ediyordum. Boza da şeker var mıydı, unuttum, kontrol etmeye de korkar oldum. Hacı Bekir’de yediğim aşırı keskin tadı bulunan badem ezmesi aklıma geldikçe kendimi ikna çabalarım da manasını yitiriyordu. TR’de çok ciddi bir gıda sorunu var. Yediğimiz herşeyin yetiştirilmesinden tutun, üretim aşamasında içine katılanlara kadar her şey şüpheli. Kanser niye bu kadar arttı sahi? Sigarayı günah keçisi yaparken, malı götürüyorlar ey ahali! diye bağırasım geliyor ama nafile!… Konuya dönersek;

Vefa Kilise Camii görünür olmuş

İç yollardan giderek biraz hasret gideririm ve varsa değişiklik onları görürüm diye daldım ara sokaklara. Yıkıntılar karşıladı beni. Hem şaşırmış hem de sevinmiştim. Evet, birileri mağdur olmuştu belki ama bu bölgede çok ciddi temizlik çalışmaları gerekiyordu. Yine de “idare”ye olan bir güvensizliğim mevcut. Biz yapmayı beceremediğimiz gibi yıkmayı da pek beceremiyoruz. Daima ikincil hesapların baskısı vardır işlerimizde. Vefa Kilise Camii görünür olmuştu artık. Bu sevindirici idi. Süleymaniye Külliyesi’nin imarethane, tabhane gibi yapılarının altından yürüyerek üst kısma çıkmayı planlayarak ilerledim. Bu bölgedeki son dönemde yapılan betonarme yapılardı yıkılanlar. Bir yandan da “Darüşşifa” yapısının “Kervansaray” olan ve Vefa Caddesi’ne bakan yüzünde bulunan kağıt toplayıcılarının kullandığı bölümleri düşünüyordum. Kendilerine ve yaptıkları işe özel bir saygım bulunan bu insanlar da yerlerinden edilecekti diye düşünürken baktım ki boşaltılmaya başlanmış bile. İşte bu ne kadar doğru, burasını bilemiyorum. En azından hayat vardı. Sonrası? Tamam bazı şeyler olmasın ama onlar olmadığında olanlar beklediğimiz lezzeti damaklarda bırakıyor mu?

Henüz yıkılmadan evvelki görüntüleri görmek isterseniz tıklayınız.

 

 

 

Bu yazı Uncategorized kategorisine gönderilmiş ve , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Süleymaniye Çevresi’ndeki Yıkımlar için 1 cevap

  1. Alp Osman Bolat der ki:

    Hakikaten glikozun orada ne işi var ki!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir